27 Ekim 2007 Cumartesi

Anadolu Feneri'nden İstanbul'a doğru..

Anadolu yakasında oturuyorken gözlerimizin yeşil görme ihtiyacını gidermek için sık sık Anadolu Feneri tarafına doğru yol alırdık. Bizim için bir klasik haline gelen bu rota, bize şehirdışından gelen ziyaretçilerimiz için de mecburi gezme istikameti oldu uzun bir süre.. Hala İstanbul'da oturup da o tarafa gidemeyenler için küçük bir derleme yapıverdim.

İlk olarak istanbul'un en kuzeyinden, Anadolu Feneri'den başlıyoruz gezmeye..
Anadolu Feneri Köyü, İstanbul boğazınını Karadeniz ağzının Anadolu yakasındaki en uç noktaya kurulmuş. Fener çevresi, kontrolsüz yapılaşmayla öylesine çevrilmiştir ki Karadeniz'i doya doya seyredecek halka açık bir mekan bulmak imkansız. Vakti zamanında bu kadar özel bir konuma sahip bir yere nasıl oluyorda imar izni verilmiş, şaşırmamak elde değil.

Fener'den boğaz kıyıları

Ancak Rumeli Feneri'ni ve İstanbul'a sokulan boğazın doyumsuz manzarasını Fener kulesinin yanındaki Camii'nin balkonundan seyredebilirsiniz. Caminin hemen arka tarafında yamaçta, merdivenle inilebilen bir balıkçı lokantası var (Kaptanın yeri restoran), aç gelirseniz o güzelim manzara eşliğinde mevsim balıklarının tadına bakın derim..

Anadolu Feneri köyünden çıktıktan sonra İstanbul istikametinde ilerlerken sağda Poyrazköy tabelasını görüyorsunuz. Poyrazköy, boğazı yukarıdan seyreden bir balıkçı köyü. Rüzgardan korunaklı küçük bir limanı var. Deniz kıyısında da yaz aylarında çok kalabalıklaşan küçük bir plajı ve bir sürü salaş balık lokantası var. Yazın sıcak günlerinde serin havada boğaz manzaralı bir çay içeyim derseniz, köyün çınaraltı kahvesine uğrayabilirsiniz.

Köyde bir de görülmeye değer Poyraz kalesi var, kalenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1778 savaşı sonrası Kaptan-ı derya Cezayirli Hasan Paşa tarafından Fransız mimarı Baron de Tott'a yaptırıldığı sanılıyor. Karşı yakada yer alan Garipçe Kalesi ile aynı devre ait olduğu, aynı amaçla yapılıp kullanıldığı biliniyor.
Poyrazköy'den çıkıp yine İstanbul istikametinde ilerlerseniz sağda Ceneviz (Yoros) Kalesi'ne ve Anadolu Kavağı'na giden yolu sakın es geçip gitmeyin. Zira boğaza tümüyle hakim olan bu yeri görmemek büyük kayıp. Ceneviz, diğer adı ile Yoros Kalesi’nin adını, Yunanca’da dağ, tepe anlamına gelen Oros’dan almış olabileceği söylenir.

Kaleye doğru yol alırken, manzaranın güzelliğini daha çok yaşayabilmek için aracınızın hızını ister istemez azaltırsınız. Sonra asıl sürpriz sizi kalenin batı, yani iç kısmında bekliyordur. Böyle muhteşem bir manzara yok! diye bağırmak gelir içinizden. Kale, Boğazın Karadeniz'le birleşme bölgesine öyle hakimdir ki, neden bu konumda inşaa edildiğini hemencecik anlayıverirsiniz.

Yoros kalesinden boğazın Karadenizle birleştiği yer

Aslında kale Ceneviz kalesi olarak anılsa da, Cenovalılarca yapıldığı sanılsa da yapılan arıştırmalar bunu doğrulamamakta. Kale üzerindeki bazı işaretler (haç monogramları ..vs) kalenin Bizanslılarca inşaa edildiğini göstermekte. Bizans'ın artık iyice çöktüğü 15.yy.'ın ilk yarısında Cenevizliler'in kaleyi fethedip burda bir süre hüküm sürdüğü sanılmakta.

Anadolu Kavağı ve Yoros Kalesi

Kalenin en yukarı kısmında, heybetli yarım yuvarlak iki burcun arasında, arkadaki araziye açılan bir kapısı var. Bu burçların dışarı bakan yüzlerinde işlenmiş salip ve bunun kolları arasında grek yazısı ile Hz. İsa'nın sıfatını ve adını belirten harfler görülür. Aynı girişin iç tarafında ise, yine mermer üzerine işlenmiş bir levha üzerinde takım grek harfleri vardır ki, bunlar ''despot Manuel'in unvan ve adını monogram halindeki harflerle belirtmektedir. Buradaki “despot” kelimesi, hükümdar manasındadır.

Yoros kalesi, haç monogramları

Türk ilerleyişi sırasında kale fethedilmiş ve buraya bir Osmanlı kuvveti yerleşmiş. Bilindiği kadarıyla, kalenin içinde yerleşen garnizon ve Türkler için evler yapıldığı gibi, bir de II. Bayezid zamanında cami ile hamam inşa edilmiş. Yoros Kalesi, Osmanlı devrinin içlerinde Boğazı koruyan daha modern tabyalarının yapılması ile askeri önemini kaybetmiş ve bir mesire yeri durumuna gelmiş.

En son haline gelince.. Kalenin kurulduğu yer, panaromik görünüm açısından eşsiz bir konuma sahip. Ama gelin görün ki, İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen hiçbir bakımdan geçirilmemiş, kale duvarları yıkık dökük, harabe durumunda. Giriş ücretsiz, herhangi bir piknik yasağı da yok, yazın en sıcak günlerinde hiç bir yerle bulanamayacak bir serinlik ve manzaraya da sahip. Doğal sonuç olarak yaz aylarında, kale çevresi mangalcıların hücumuna uğruyor, kalenin iç kısmı çekirdek çıtlatan insanlarla dolup taşıyor.
Kalenin hemen aşağısı Anadolu Kavağı..

Ceneviz kalesinden eğer geldiğiniz yoldan dönerseniz bir sonraki sağa sapak sizi Yuşa Tepesi'ne ulaştırır. Anadolu Kavağının hemen yanı başında onan Beykoz sınırlarında boğaza en yakın ve en yüksek (200 m) tepede Hz Yuşa'nın mezarının olduğu düşünülen tepe, Chalkedonlular tarafından kutsal yer ilan edilip Daphne adına adak yeri yapılmış. İlk çağlarda Zeus Sunağı olarak bilinen Yuşa Tepesi, Bizans Döneminde 6. yy da I. Jüstinianos ise sunağı kiliseye çevirmiş. Osmanlı Döneminde de buraya Sadrazam Yirmisekiz Çelebizade Mehmet Sait Paşa tarafından mescit yaptırılmış, ama çeşitli depremler ve yangınlarla çok fazla tahrip olmuş. Günümüzdeki yapılar 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından onartılmış.

Yuşa Türbe'sinden Sarıyer ve boğaz
İstanbul'un en yüksek tepesinde gömülü olan bu zatın Yuşa Peygamber olduğu doğrultusunda kanıtlayıcı bir kaynak olmamakla birlikte halk arasında buraya büyük bir ilgi var. Hz Yuşa'nın 110 yaşında vefat ettiği ve bazı kaynaklarca kabrinin Filistin'de olduğu bildirilmekte.

Yuşa Türbesi ve Camii

Mezarın 17 metre uzunluğunda olmasının nedeni de yer mezarın yerinin tam olarak tayin edilememesiymiş.






Hiç yorum yok: