27 Ekim 2007 Cumartesi

Gezimizin son ve üçüncü gününde programda yine Kazdağları vardı. Efsanevi Hasanboğuldu göletini ve ünlü Sutüven Şelalesini görmeden dönemezdik herhalde.. Sutüven şelalesi mesire yerine giden yol büyük araçlar için uygun olmadığından en yakın köyde otobüsümüzden indik ve bizi bekleyen köy minübüslerine yönlendirildik. Ama bu defa safari turundaki gibi saf saf bakınacağımıza, elimizi çabuk tutup dolmuşun en önünde yerimizi aldık. Kendi kendimize en ön koltuğu tutmanın gururu ve keyfi ile kasım kasım kasılırken, birden ne olduysa oldu, bizim dolmuş hareket etmeden boşalmaya başladı. Bizdeki talih değil ki, kör salih! Yanlış dolmuşa binmişiz. Neyse, doğru dolmuşda da oturacak iyi kötü bir yer bulup hareket ettik. Tur dahilinde kimsenin araçlarda ayakta seyahat etme beklentisi yoktu ama dolmuş yetersizliğinden böyle de bir durum yaşandı maalesef.

Sutüven Şelalesi piknik alanına nasıl mı ulaşılıyor?
Altınoluk - Edremit karayolunun 20. km’sinden sola, dağa doğru Zeytinli Köyü sapağından giriyorsunuz ve köy çıkışındaki dar köprüden hemen sonra Beyoba köyüne ulaşıyorsunuz, Beyoba köyünün girişinden sola inen toprak yolu izlerseniz 2 km sonra piknik alanına varabiliryorsunuz.
Piknik alanında birşeyler yiyip içebileceğiniz bir tesis var. Ama daha cazip olanı, şelaleden yukarı doğru dere boyu ilerlediğinizde yöresel yiyecekler ve mevsimine göre meyva sebze satan köylülere rastlayabiliyorsunuz. Bizim gittiğimiz dönem erik ve çilek mevsimi idi. Kimbilir şimdi nasıl canınız çekmiştir..

Sutüven Şelalesi, Sarıkız yaylasından doğan, Kızılkeçeli çayı üzerinde. Şelalenin ismi Sutüven, tüvleyen yani sıçrayan su anlamına geliyor. Kimilerine göre adını şair Mustafa Seyit Sutüven'den almış, kimilerine göre de şair soyismini, burası için yazdığı şiir nedeniyle şelaleden almış. Doğrusunu bilen varsa lütfen beni aydınlatınız.


Bir kayadan duman duman,
Oniki metre atlayan,
Dağ kokusuyla yüklü su.
Boşluğa fırlayınca saç,
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.

Mustafa Seyit Sutüven

Dereboyu yürüdüğünüzde hangi manzarayı çekeceğinizi şaşırıyorsunuz, her köşe ayrı cennet..
Gelir gelmez herkes gibi belediyenin tesisinde oturup çay içmek yerine gene göz arsızlığım tuttu, şelalenin yukarı kısmını keşfe çıktık. Ne keşfi mi? Bana birileri Hasanboğuldu göletinin şelalenin yukarılarında bir yerlerde olduğunu söylemişti. Gerçi dereboyu patikalardan yürürken, o kadar güzel bir atmosfer sizi bekliyor ki bütün derdinizi kasvetinizi unutuyorsunuz.. Hasanboğuldu göletine ait bir tabela bulamayacağımızı anlayınca geri döndük. Zaman olsa derenin kaynağını bulana kadar bile yürürdüm, gölet keşfi bahane aslında.. Zaten gölet de burnumun dibindeymiş, Sutüven Şelalesinin döküldüğü yermiş ama bu konuda başka spekülasyonlar hala var. Hasan’ın orada boğulduğunu bile bile, yine de bazı çılgın arkadaşlarımız havanın serin olmasına aldırmadan kendilerini serin sulara salıverdiler. Biz giremedik ya, yanımıza mayo almayı unutmuşuz ya, bugün oraya giren herkes artık çılgın olur, düşüncesiz olur..
Hasanboğuldu Göleti (alıntı resim)

N’apalım, biz de bol bol resim çekildik ama o zamanlarda bu blogu yapmayı planlamadığımdan manzara resmi yerine hep de kendimiz çekmişiz yahu! Şöyle şelaleyi gören geniş bir manzara arıyorum arşivimde , ya benim ya da eşimin gövdesi ile kocaman kapatılmış, bölünmüş manzaralarla karşılaşıyorum. Amaaa! Ben sizin manzara talebinizi başka kaynaklardan temin ettim.
Sutüven Şelalesi (alıntı resim)

Sutüven Şelalesi (kendi objektifimden)

Ahanda bir yörük teyzem ve ben.. Teyzem orda biraz daha kalsak tüm sülalesinin özgeçmişini dökecekti bize. Eeee zaman ve program kısıtlı. Teyzeme tur otobüsü ile gelen diğer arkadaşları alışveriş yapmaları için gönderecez dedik de o zaman bizi salmaya razı geldi.


Hasanboğuldu göletinin hüzünlü öyküsünü sizlerle paylaşmazsam olmaz tabii..

HASAN İLE EMİNE
Ünlü Türk öykü ustası Sabahattin Ali (1907-1948) annesi tarafından Edremit'lidir.Yörede anlatılan bu trajik öyküyü dinlemiş ve ona edebi bir form kazandırarak öyküyü ölümsüzleştirmiştir.
Bugün olduğu gibi 1800'lü yılların sonlarında da Edremit pazarı Çarşamba günleri kurulurdu. Yörenin tüm köylüleri Çarşamba günleri Edremit'e gelir malını satar, ihtiyacını alırdı. Kazdağı'nın 1500 m yüksekliğinde, Sarıkız zirvesinin eteğinde kıl çadırlarından kurulu yüksek obanın güzel kızı Emine de böyle bir Çarşamba günü Edremit pazarına iner ve Zeytinli Köyü'nün yakışıklı delikanlısı ile gözgöze gelir.

Sevdalanan iki genç her Çarşamba günü buluşurlar. Emine beş saatlik yoldan getirdiği sütü, peyniri, balı Hasan'a verir, bahçıvan olan Hasan'dan ihtiyacı olan sebzeyi alırdı. Pazar dönüşü birlikte zeytinli Köyü'ne kadar yürürler, Emine oradan ayrılır ve daha dört saat sürecek olan zahmetli dağ yolundan obasına dönerdi.

Gençler evlenmeye karar verirler. Hasan'ın içgüveysi olarak obaya gitmesi sözkonusudur. Onu babasız büyüten annesi oğlunun mutluluğu uğruna yalnız kalmaya razıdır. Emine'nin ailesi ise bu evliliğe karşı çıkar. Oba yörük obasıdır, Emine de yörük kızı. Aile, Hasan'ın zor doğa şartlarına dayanıp dayanamayacağını sınamaya karar verir. Sınav başarılı olursa Emine'yi istemiş olan obanın gençleri de yiğitlik gösteren Hasan'ı kabulleneceklerdir.

Hasan annesi ile helalleşir, anlaşma gereği 40 okka (yaklaşık 60 kilo) tuz dolu çuvalı sırtlanır ve Emine ile obaya doğru yola çıkarlar. Önlerinde dört saatlik zorlu bir dağ yolu vardır. Bir saat sonra Beyoba Köyü'ne varırlar. Tuz hasan'ın sırtını yakmaya başlar.İkinci saatte şimdiki Sutüven Şelalesineulaşmışlardır. Yol dere içinde kaybolmuş, taştan taşa atlamak Hasan'ı yormuş, dizleri titremeye başlamıştır. Gökbüvet'e geldiklerinde Hasan'ın gücü biter ve yere düşer. Emine çaresizlik içinde Hasan'ı yüreklendirmeye çalışır, ancak hasan ayağa kalkamaz. Emine'ye yalvarır, başka yerlere kaçmayı teklif eder.

Emine ise katıdır,ailesine ve obasına söz vermiştir.Hasan'ın yakarışlarına yanıt vermez ve çuvalı sırtlayarak obanın yolunu tutar.Hasan ise ardından "beni bırakma,senin köyüne gelemiyorum,köyüme de dönemem"diye acı acı haykırır.Emine derenin uğultusuna karşın Hasan'ın umutsuz çığlıklarını hep duyar.Obaya vardığında çok pişman olur ve geri dönmek ister.Ancak ailesi gece vakti onu ormana bırakmaz.
Sabahın ilk ışıkları ile Emine,doğru Gökbüvet'e koşar ama Hasan yoktur.Annesine gider,Erdemit'e koşar ancak kimse Hasan'ı görmemiştir.Bir daha obasına geri dönmeyen Emine kulaklarında Hasan'ın onu çağıran sesiyle dere boyunca mecnun gibi dolaşır durur.Günler sonra Hasan'a hediye ettiği çevreyi Gökbüvet'in çılgın suları içinde fark eder."Yanına geliyorum Hasan" diyerek be çevre ile kendini ulu çınara asar.O gün bugün Gökbüvet'in adı Hasanboğuldu,dallarını büvetin suları içine sallandıran çınarın adı Emine Çınarı olur.

Bundan sonraki durağımız Assos Behramkale..




Hiç yorum yok: