10 Kasım 2007 Cumartesi

Alanya III - Alanya Kalesi

Alanya'da son olarak Alanya Kalesini ziyaret ediyoruz. Kaleye çıkan tek yolu bulduktan sonra gerisi kolay.

Kale girişinde bizi hediyelik yöresel el yapımı eşyalar satan tezgahlar karşılıyor
Denize yukarıdan mağrurca bakan kalenin burçlarından Alanya'yı ve turkuaz rengi engin denizi seyretmeye doyum olmuyor.

Kaleden Kleopatra Plajı

Kalenin bulunduğu yerde antik çağda Korakesium (Coracesium) adıyla anılan şehir yer almaktaymış.
Şehrin Bizans dönemi tarihi karanlık. Bu dönemde Korakesium adının yerine Kalonoros (Güzeldağ) adı kullanılmaktaymış. İç kalede bulunan Arap Evliyası denilen kilise, surlarda bulunan bazı kuleler ve Cilvarda burnu üstünde bulunan manastır harabeleri Bizans döneminden kalma.

Geç Bizans dönemine ait olduğu sanılan kilise, iç kaledeki tek Bizans eseri. M.Ö. XI. yy'da yapıldığı sanılmakta.

Cilvarda burnunda manastır

Kalenin kuzeydoğusunda 250 m'lik uçurumun üstünde 15 m derinlikte bir zindanın bulunduğu "Adam Atacağı" diye bilinen bir yer var. Bir rivayete göre "Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, diğer suçlunun burada bulunan zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde affedildiği, beceremezse çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı" bir yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yer çekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu bu yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği sürdürülmekte.

Biz de şansımızı denedik ama taş gözden kayboldu..

III.yy’da Kir Fard isimli Hristiyan Beyi’nin egemenliğinde olan şehir kuşatma sonucu 1221’de Alaaddin Keykubat’a bırakılır. Bu tarihten itibaren fatihin ismine izafeten “ALAİYYE” olarak anılmaya başlanır. Daha sonra Ulu Önder Atatürk tarafından 1935’de Alaiyye ismi “ALANYA” olarak değiştirilmiş.

Alanya Anadolu Selçukları’nın çöküş döneminde 1293 yılında Karaosmanoğulları’na geçmiş. 1427 yılında ise Karamanoğulları tarafından 5000 altın karşılığında Memlüklülere satılmış.
1471 yılında ise Gedik Ahmet Paşa tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmış.

Toplam uzunluğu 6500 metre olan surlar üzerinde 140 adet burç bulunmakta. Kale kenti kuşatan surlar ve çeşitli savunma hatları bakımından dış, orta ve iç kale olmak üzere üç ana bölümden oluşuyor.

Kızılkule, Ehmedek , Arap Evliyası Burcu, Tophane ve tekrar başlangıç yeri olan Kızılkule’ye ulaşan surlar arasındaki alan dış kale olarak adlandırılıyor. Burada Kızılkule, Tersane, Tophane gibi Selçuklu yapıları yer almakta.

İç Kale'den şehir merkezi ve orta kale (Ehmedek)

Arap Evliyası Burcu ve içkale surları arasında kalan bölüm orta kale olarak adlandırılır. Bu bölümde Akşebe Türbesi Hamamı Ehmedek adı verilen karmaşık bir yapı grubu gibi Selçuklu yapıları Süleymaniye Camii, Han , Bedesten gibi Osmanlı eserleri ve Arap Evliyası adı ile bilinen bir geç Bizans Şapeli bulunmakta.

Kalenin en yüksek yerinde bulunan bölüm ise iç kale. Burası kalenin son sığınağı ve savunma noktası. Askeri amaçla kullanılan bu bölümde Saray, Askeri tesisler, sarnıçlar, geç Bizans dönemine ait bir kilise ve Adam Atacağı diye tanınan sarnıcın bulunduğu mekan var.

Kaleden aşağıya yürüyerek inmek en iyi seçenek ama biz zamansızlıktan ve özel şöförsüzlükten yapamadık, yalnızca limanı gören en iyi yerde minik bir manzara molası verebildik.

O dönemde kapıların üstüne asacak rengarenk afişler yokmuş ama taş işçiliğinin estetiği mükemmelmiş..


Kızıl Kule'yi gezmeye maalesef vaktimiz olmadı

Kızıl kuleye adını koyu kırmızı renkli taşlar verir. Klikia'lı korsanlardan kalma eski bir kale kalıntısının yerine 1226 yılında Alaaddin Keykubat döneminde yaptırılmış. Kule konumu, planı, yapı tekniği ve kitabeleri ile Anadolu yapı sanatının eşsiz bir örneğidir. Üç adet kitabesi bulunan kulenin kapı yazıtında Sinop Kalesi'ni yapan Halepli Ebu Ali Reha El Kettani'nin eseri olduğu yazılmaktadır. Diğer iki kitabede Alaaddin Keykubat'a methiyeler bulunmaktadır. Sekizgen planlı kulenin her duvarı 12,5 m genişliğinde ve yüksekliği 33 m dir. İki açık, üç kapalı toplam beş kattan oluşan kuleye çok geniş ve yüksek olan 85 basamakla çıkılır. Tersanenin bekçisi olan kule 1951-1953 yılları arasında köklü bir restorasyon yapılarak etnoğrafya müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Üç ayrı kuleyi ve üst kaleyi çevreleyen uzun bir duvarla bağlanır. Kule bir benzerinin bulunmaması ve limandaki heybetli görüntüsü ile ziyaretçilerini hayretler içinde bırakmaktadır.

Hiç yorum yok: