10 Kasım 2007 Cumartesi

Alanya II - Dim Mağarası

Alanya dendiğinde akla ilk Damlataş gelir, Dim Mağarası son yıllarda adı yeni yeni duyulmaya başlayan doğal güzelliklerden biri.

Dim Mağarası program dahilinde değildi aslında ama buraya kadar gelinip de görülmeden dönülmez fikir kalıbı yüzünden yolumuzu tabela yönünde çevirdik. Şehir merkezinden 11 km uzaklıkta, herhalde bizim döndüğümüz noktadan itibaren 8 km kadar sürüyor. Her nevi tropik bitkinin yetiştirildiği köylerin içinden geçerek ilerliyoruz. Dönüşte yol kenarın yerli meyva satan bir manavda durmayı da aklımıza yazıyoruz. Mağaraya vardığımızda ilk görüntü bir mağara ağzı değil. Mağaraya ulaşmak için biraz daha merdiven tırmanmak zorundasınız, ama özürlü iseniz şansınızı bu eğimli yolda hiç denemeseniz daha iyi. Bu kadar dik bir yokuşu, bir tekerlekli sandalyenin çıkabilmesi için 2-3 kişinin itmesi gerekiyor.
Dim Mağarası ülkemizde özel girişim sonucu hizmete açılan ilk mağara. 1986'da çevre bilimcilerce ortaya çıkarılana kadar yöre halkı tarafından barınak ve ağıl olarak kullanılmaktaymış, giriş kısmı biraz dar ve aşağıya doğru eğimli. Ağıl olarak kullanıldığı dönemleri düşündüm de ya zamane hayvanları daha akrobatik yeteneğe sahipmiş ya da burayı maymun ağılı olarak kullanıyorlarmış.

Mağara 360 metre uzunluğunda, 10-15 metre genişliğinde ve yüksekliğinde. Deniz seviyesinden yüksekliği ise 232 metre.

Aşağıya indikçe nemli ve serin havayı daha iyi hissediyorsunuz. Tüm mağara boyunca parmaklıklı gezi yolları olmasaymış, dağcılık eğitimi alınmadan gezilebilecek bir mağara değil kesinlikle.

Dikit ve sarkıtlar, bir nesneye benzetiğiniz oluşumlar insanda hayranlık uyandırıyor. Birileri bu işe özellikle vakit ayırmış, baykuşa ,anne ve kucağında çocuğa benzeyen dikitler için tabela bile koymuşlar..

Tekrar yukarıya çıktığımızda nefes nefeseyiz, hem merdiven tırmanmaktan hem de hava ve nem değişikliğinden olsa gerek.. Neyse ki oturup dinlenebileceğimiz bir tesis var burada. Alanya Kalesinin yer aldığı yarımadayı gören bir panaromaya sahip tesis de MAĞTUR AŞ'ne ait..

Dönüşte aklımızda kaldığı gibi bir yerel satıcının önünde durup başlıyoruz alışverişe. Çiftçi kardeş, o kadar cömert ki şunun tadına da bakın bunun tadına da bakın derken, baktık adamın sermayesinin yarısını mideye indirmişiz. Aslında bahçesine de davet etti ama adamcağızın iflasına sebebiyet vermeyelim diye yolumuza gittik..İşte benim Anadolu Köylüm, şehre, turizmin kapitalist ruhuna bu kadar yakınken bile hala almayı vermekten çok seviyor, hala misafirperverliğini muhafaza ediyor..
Alanya'daki son durağımıza Alanya kalesine doğru direksiyonu doğrultuyoruz..


Hiç yorum yok: