10 Kasım 2007 Cumartesi

Alanya I - Dim Çayı

Ve hızlı verilen bir karardan sonra da bugün rotamız Alanya. Yaşasınnn! Alanya'ya daha önce gelmişliğim var ama gezip göremediğim, eksikli ayrıldığım bir yer olması hasebiyle buna en çok ben seviniyorum.

Alanya şehir merkezine girmeden, TV ekranlarında ve internette sıkça gördüğüm ünlü Dim Çayı'na kahvaltı bulma ümidiyle yöneliyoruz. Alanya içinden geçerek biraz daha doğuya doğru ilerleyince tabelalardan çayın kenarında bir yerlerde olduğumuzu kolayca anlıyoruz. Televizyonda gördüğümüz tesise benzer yeri arıyoruz. Yol kenarlarında, tesislerin girişinde, tesislere davet eden birileri mutlaka nöbette duruyor, bu zaatlardan bir kişiye yeri tarif etmeye çalışarak soruyoruz. Bize "Pınarbaşı olabilir abi" diyor. Pınarbaşı Alabalık Tesisleri neredeyse Dim barajına varmadan hemen önce karşımıza çıkıyor. Tesis bir hayli büyük, dere içine bir sürü, yana yana yapılan çardaklar yetmezmiş gibi dağın yamacı da seyirlik bir sürü çardakla örülmüş.

Çardaklardan arda kalmış küçük dere kesimlerinde suya girilip yüzülebiliyor, yarısı suyun içindeki şezlonglarda güneşlenmek de mümkün.

Suyun üstüne kurulan çardaklardan birine yerleşiyoruz. Sabırsızlıkla kahvaltımızı bekliyoruz. Beklediğimize değiyor doğrusu, şahane bir kahvaltı geliyor ve kişibaşı "10 YTL" olduğunu öğrenince az daha küçük dilimi yutuyordum. İstanbul ile karşılaştırınca ne kadar pahalıya yaşadığımızı düşünüyorum, Anadolu'ya göç etme isteğim depreşiyor gene. :)

Oturduğumuz yerden yamaçdaki çardaklarda bir kız çocuğunun sürekli tuzlukları alıp dereye fırlattığını farkediyoruz. Sonradan bu çocuğun yan tarafımızdaki Rus aileye mensup olduğunu öğreniyoruz. Şef gelir gelmez de bu konuda uyarımızı yapıyoruz. Şef hiç istifini bozmadan uzaklaşıyor yanımızdan, birazdan ailenin reisi, şef ve küçük kızın yamaçtaki çardakları göstererek kısa bir konuşma yaptıklarına ve akabinde kız çocuğunun kulağının çekildine şahit oluyoruz. Canının acımasına elbette üzülüyoruz ama yaptığı hareketin yanlış olduğunun bir şekilde ona anlatılması gerekiyordu. Kız bir süre yan tarafta somurtarak oturmaya devam ediyor, bu sessizlik çok uzun sürmüyor, 5 dk sonra yerinden fırlayıp kayboluyor ortadan. Bu defa gözden uzak bir yer seçmiş olmalı çalışmak için.

Bu arada Rus ailenin babası zırt pırt yanımıza gelip, bebeğe çikolata ikram ediyor. Biz bir yandan sürekli teşekkür ediyor bir yandan da vicdan azabı çekiyoruz. Acaba tuzlukların ücretini biz mi ödesek yoksa şefe bu çocuk bizim gördüğümüz çocuk değil mi desek? Sen tut kızını ispiyonla, sonra da babası seni çikolataya boğsun! Oldu mu şimdi!
Şaka bir yana, yaptığımızdan zerre kadar pişman değiliz, hatta çocuğun disiplinli eğitimine katkıda bulunmaktan dolayı guruluyuz..
Dim çayı, Alanya sıcağından bunalanlar için bulunmaz nimet ama çardak trafiğinde boğulmuş bu görünümünden hiç hoşlanmadım. Tabii benim gibi ille de görsellik demeyenler eminim burada bulunmaktan zevk alırlar.

Karnımız tok, yüzümüz güleç, Rus aileyle vedalaşıp tekrar yola düşüyoruz. Bu defa hedef yolumuzun üstündeki Dim Mağarası..

Hiç yorum yok: