10 Kasım 2007 Cumartesi

Antalya IV - Düden Şelalesi

Bugün gezmek için yarım günümüz var, Antalya içinde, yakınca ama serin bir yerlere gitmeye karar veriyoruz. Hedef belirlendi Düden Şelalesi..
Önce Çağlayan'ı çepeçevre geziyoruz. Düden'e daha önce gidenler bilirler, çağlayanın konumu öyle doğal bir güzelliktedir ki, sanki her yerden seyre müsait olsun diye özel olarak tasarlanmış, şelaleyi hemen tüm açılardan (arkadan bile) görme imkanı sunuyor.Bir yandan suyun coşkusunu hala koruduğunu görüp seviniyorum, bir taraftan da anılarım canlanıyor gözümde...
Arkadaşlarla piknik yapmak üzere gelmiştik Düden'e. Yeme içme faslı tamamlanmış, tabağı çatalı toplamaktayız. Birimizin bıçağı kayıp, birimizin çatalı. Öğrencilikte bir bıçak, çatal deyip geçmemek lazım, alet edevat pek bir değerli. Bizimkiler bu nesnelerin yanlışlıkla çöpe atıldığı kanaatine varıp başlıyorlar çöpe attıkları poşetleri çıkarıp karıştırmaya. Halbuki benim de çatalım gitmiş yanlışlıkla ama ben farkında bile değilim. Bir arkadaşımla beraber çöpü karıştıran arkadaşların tepesine dikilmiş, bas bas bağrınıyoruz. " Utanmıyorsunuz değil mi çöp karıştırmaya! Bir de üniversiteli olacaksınız, genç olacaksanız! Başkasının artıkları ile geçineceğinize, neden alın terinizle çalışıp kazanmazsınız ki!"
Sonra da şelalenin altına kadar uzanan bir patikadan aşağı iniyoruz. Bir arkadaşım kendini tutamıyor, şelaleye yakın kayalarda ceylanlar gibi zıplaya zıplaya belirli bir yere kadar ilerliyor. Dışardan her ne kadar sadece kayalar üzerinde yol alıyor gibi görünse de aslında günün yorgunluğunu atmak için duş aldığını anca döndüğünde anlayabiliyoruz..
İşte böyle..
Çağlayan çevresi bu defa çok daha bakımlı göründü gözüme. Çağlayanın arka kısmında kalan mağaradaki çaput bağlama yerini kaldırmışlar, daha temiz bir çehre oluşmuş.
Dört bir yandan şelalenin şımarıklığına doyuyoruz ama karnımız hala aç.. Şelale parkı sınırları dışında kalan, dere kıyısında bir yeri kestiriyoruz gözümüze ve şelale içinden giriş olmadığını keşfedip parktan çıkıyoruz. Giriş kısmı, Düden'in ana girişine gelmeden önce sağda, kocaman bir tabela ile işaret ediliyor. Burası Arkadaş Alabalık Tesisi..

Antalya merkezi sıcaktan kavrulurken, Antalya'nın ayak ucundaki bu mekanda bu serinliği yaşamak bize öyle iyi geliyor ki, yemekten sonra bile kalkmak istemiyoruz. Bizim gibi düşünenler çokmuş meğer, biraz ilerimizdeki oturan aile, garsonun dediğine göre 5 saattir buradaymış ve biz oturduktan sonra 2 saat daha kaldılar.. Kimimiz kiremitte alabalık kimimiz çupra sipariş ediyoruz. O atmosferde lezzetler doğal olarak ikiye üçe katlanıyor.

Yan tarafta turkuaz rengi bir dere, uzaktan gelen çağlayan sesi, üstümüzde güneşin ince sızmalarına çok az izin veren yıllanmış çınar ağaçları.. Acaba gece burda kalırsak yorgan da verirler mi? gibi sorular gelip geçiyor aklımdan..

Hiç yorum yok: