29 Ekim 2007 Pazartesi

Abant-Gölcük-Aladağlar Gezisi III

Aladağlar (21 Ocak 2007)..

Gölcük kıyısındaki tek özel işletme olan Gölcük Restoran'da çaylarımızı içip yeniden yola koyulduk. Milli park çıkışından sonra Seben yönünde devam edip Kızıkköyü Yaylasına vardık. Programda günün en özlenen olayı vardı, Kızıkköyü yaylasındaki Gençlik İzcilik ve Spor Kampüsü tesislerinde sucuk-köfte mangal partisi.. Kızıkköyü'de bizi kötü bir sürpriz bekliyordu, kampüse giden yol kar nedeniyle kapalıydı. Aracın kar lastiği olmasına rağmen karda fazla ilerleyemeyince geriye tek çare kaldı, kampüse yürümek.
Kampüse kadar karda 6-7 km yol yürüyeceklerinden habersiz, mutlu mutlu poz veren gezginler
Çılgın rehberimizin "karda yürüme" konusundaki küçük bir seminerinden sonra "Ya Allah!" deyip düştük yola. Dar tekerlek izinde yürümeye çalışırken bir defa da kayıp düştüm ama Allah'tan kar yumuşaktı da bir sakatlık olmadı. Daha önemlisi fotoğraf makinem de bu kazadan sağ salim çıktı..

Bir hayli bata çıka yürüdükten sonra bir baktık ki, büyük bir süratle bir kar süpürme makinesi geliyor peşimizden.. (makine geldiğinde 5 km geride kalmıştı ) Allahım, bu makina biz yolun başında iken nerelerdeydi? Tam biz yolun sonlarına geldiğimizde bu makinenin ortaya çıkması bir kamera şakası mı!?


Tesislere vardığımızı sanmama yol açan ahşap evlerden oluşan bir mekana gelmiştik ki, rehberimizin küçük bir caminin minaresinden, etrafa poz dağıtan manzarası ile yıkıldım. Minarede mangal yapılamayacağına göre burası hayalimdeki yer değildi. Camiiyi görmek için sapmışız bu yola meğerse. Camiinin özelliği, minare de dahil her yerinin ahşap olamasıymış diğer özelliği de karın doyurmaması.. Artık kendimden ümidimi kesmiş, sakat rolü yapıp kendimi taşıtmaya karar vermiştim ki tesislerin binası uzaklardan göründü. O an hissettiğim güzel duyguları anlatamam size. Zaten o güzelim ışıl ışıl kar manzarası olmasa o yol çekilmezdi ya!

İşte tesislerin yakından göründüğü an..

Tesise vardığımızda en kötü ihtimalle oturacak bir yer ve mangal yapabileceğimiz teçhisat bulma ümidi vardı içimde ama burası beklediğimden çok daha fazlası idi. Tesis çok lüks bir yer olmamakla beraber, içeri girdiğimde yüzüme çarpan sıcak hava yüzümü güldürmeyi başardı. Herkes kendini bulduğu koltuğa atmış, ortama bir rehavet havası çökmüştü. Ayakkabılarımıza kar dolmuştu, paçlarımız sırılsıklamdı, sağa sola kaymaktan ayak bileğimin yan bağları ağrıyordu ama koltuğun arkasındaki kalorifere dayayıp da o hoş sıcaklığı sırtımda hissettiğimde yorgunluğumu da , açlığımı da unutuverdim.

Mangalda yapılan sucuk ve köfteler son zamanlarda dışarda yediğim en güzel yemekti. Bunun nedeni köftelerin-sucukların lezzeti mi yoksa bizim açlığımızın pik safhada olması mı bu tartışılabilir tabii..
Aslında programda Kartalkaya'da vardı ama kar makinesi yolu ancak tesislere kadar açtığı için Kartalkaya gezisi iptal oldu.
Kartalkaya, bana çok sevdiğim iki arkadaşımla acemice kayak yapmayı öğrenme anılarımı hatırlatıyor. Onlar şimdi evli, bir de bebekleri var ve onları çok özlüyorum..
Yemek sonrası çaylarımızı da içip yeniden yola koyulduk. Gelirken gözüme tek damla uyku girmediği için dönüş yolunda kafayı koyar uyurum diye düşünüyordum ama nerdeee.. Grubun yemek sonrası enerjisi geri gelmişti, vur patlasın çal oynasın.. Zavallı eşim uyumaya çok çalıştı ama yanında cırtlak sesi ile şarkılara eşlik etmeye çalışan, şarkı söylemekten çok bağıran bir hatun (yani ben) buna izin vermedi ki.. Eşim bundan sonra yaş seviyesinin daha yüksek olduğu, daha olgun insanlardan oluşan gruplara katılmaya planlıyor.

Hiç yorum yok: