1 Kasım 2007 Perşembe

Pierre Loti..

10 Şubat 2007..
Gene nereye gideceğimiz konusunda bilgi verilmeden çıktık evden. Sürpriz ya, soramıyorum da.. Haliç'e doğru yönelince az buçuk tahminler oluştu kafamda. Ya Haliç boyu tarihi mekanlar gezilecek, ya Pierre Loti'ye gidilecek ya da Miniatürk'e. Tahminlerden iki tanesi tuttu. İlk durağımız Pierre Loti idi. İstanbul'da yaşayıp da Pierre Loti'de şimdiye kadar çay içmeyenler hala var mı bilemiyorum ama en azından yerli yapım dizilerimizden buraya az çok aşinasınızdır. (Bir İstanbul Masalı, Binbir Gece, Ihlamurlar Altında..) Teraslardan görünen müthiş Haliç manzarasından bahsetmeme gerek yok herhalde..

Artık Pierre Loti'ye Haliç'ten ulaşmak çok kolaylaştı. Eyüp Belediyesi'ne teleferik hizmeti için takdir ve teşekkürlerimizi sunup teleferik kuruğunu da ulaşıyoruz Pierre Loti tepesine.. Bu kış gününde bile hınca hınç dolmuş kahvehanede kendimize oturacak bir yer arıyoruz. Manzara güzel olmasına güzel ama sadece ruhumu doyuruyor, karnım hala aç. Kimimize çayın yanında taze çıtır simit kimimize de karışık ya da kaşarlı tost geliyor. Böyle bir şey var mı? 3 yanımız mezarlık ama ben manzaranın havasına girmiş şarkı söylüyorum, mezarlığın ortasında olduğumuzdan mı yoksa bülbül sesimi buralarda harcamamam gerektiğinden mi onu ayırt edemedim, yanımdakilerce uyarılıyorum ve susup yemeğimin ve manzaranın tadını çıkarıyorum.

Pierre Loti öyle aşağıdan görüldüğü gibi bir kaç terasdan ibaret değil. Kahvehanenin arka tarafındaki eski konaklar restore edilmiş, restoran ve butik otele dönüştürülerek çevresi de çok hoş bir peyzaj ile süslenmiş. Tamam biraz yapay duruyor ama olsun, sonradan da eklense yeşillik ayrı bir güzellik katıyor mekana..

Pierre Loti isminin nereden geldiğine gelince;
Deniz subayı olan Loti, Türkiye'ye ilk gelişinde ( 1876 -1877 ) Aziyade adında genç bir Osmanlı kadınına gönlünü kaptırır. Loti, Eyüp'teki evinde sık sık buluştuğu genç kadınla yaşadığı günleri bir günlüğe yazar . İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Aziyade ile yaşadıklarını "Aziyade" diye bir kitapta toplar. On yıl sonra Pierre Loti İstanbul'a tekrar geldiğinde Aziyade'nin öldüğünü öğrenir ve yıkılır. Fransız yazar, Türkiye'de bulunduğu sürece başında fes, elinde tesbihle Türk kılığına girip, Türkler'in arasında gezinmekten hoşlanır. Sık sık Haliç sırtlarındaki bu kahveye gider, anılarını yadeder, görkemli manzarada eski günlerine döner. Nasıl olduğu bilinmiyor ama o zaman beri bu yer Pierre Loti olarak anılmaktadır.

Son zamanlarda, "Pierre Loti Tepesi" olarak anılan bu mekanın adının "Eyüp Sultan Tepesi" olarak değiştirilmesi konusunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinin bir öneride bulunduğunu duymuşsunuzdur. Bence bu isim ile özdeşleşmiş mekanın isminin resmi olarak değitirilmesi, insanların kafasındaki ismi değiştirmeye yetmez. İster Pierre Loti'nin hikayesi gerçek olsun ister olmasın, bu isim buraya çok yakışıyor yahu! (Çok Kubi gördüm kendimi) :))





Hiç yorum yok: