Kaldığımız tesisde çalışan ve orda tanıştığımız, eşimin akrabası çıkan sevgili Ozi, bizi bir gün Kayaköy'e götürdü. Burası bir hayalet şehir. Kayaköy, antik Karmillassos'un üzerinde 14. yy. dan başlayarak kurulmuş bir Rum yerleşimi. Kayaköy’e Fethiye'den Ölüdeniz istikametinde giderken, Ölüdeniz’e varmadan önce Hisarönü, Ovacık üzerinden ulaşabiliyorsunuz. Biraz dağ havası alayım, biraz bacaklarım açılsın diyorsanız gidin, görün.. Kayaköy, eski ismi Lövissi, evlerin duvarlarının yıkık dökük de olsa hala ayakta durduğu, terkedilmiş bir Rum köyü. 1922 yılında Trakya’daki Türkler ile Anadolu’daki Rumlar’ın mubadelesi sonucu tamamen boşaltılmış. Evler aralıklı olarak birbirlerinin güneşini engellemeyecek şekilde konumlandırılmış. Çatıları artık olmayan evlerin zaman şartlarına göre çok sağlam inşaa edildiği günümüze kadar kısmen sağlam kalabilmesinden belli.
Birisi yukarı mahallede "Taksiyarhis kilisesi", diğeri de aşağı mahallede "Panayia Pirgietissa kilisesi" olmak üzere iki adet kilisesi var. Biz sadece aşağı mahalledekini ziyaret edebildik.
Kilisenin içten görünüşü (fotoğraf: Hande Gümüşkeser)
Önce aşağıdan köyün en yüksek noktasına bakınca, yamaca tırmanmak konusunda tereddüt ediyorsunuz ama ille de o tepeden manzaranın nasıl göründüğünü öğrenmek isteyen dürtülerinize yenik düşüp, düşüyorsunuz yola. Taş döşeli yolları çık çık bitmez, tırman tırman bitmez.. Ama çıktığımıza değiyor, aşağı dönüp virane köyün manzarasını, ve bir de zirveye ulaştığınızda, dağın arka tarafında bir sürpriz gibi karşımıza çıkıveren masmavi Akdeniz koylarını görünce, “Ohhh be! İyiki de gelmişim buraya” diyorsunuz. “ Ey memleketim, sen ne güzellikler barındırıyorsun da biz farkında bile değiliz” diyorsunuz. Hatta biraz daha kalırsanız şiir yazmaya kalkışıyorsunuz..
Köyün en tepesindeki şapele vardığınızda, dağın arka yüzünde, karşılaşacağınız manzaranın resmini merak edin diye koymadım..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder