Fethiye'de yamaç paraşütü, 2005 Ağustos..
Kaldığımız tesisin sunduğu hizmetlerden biri de paragliding yani yamaç paraşütü.. Hadi bir deneyelim dedik, "içimizde kalıp dert olacağına dışımıza çıkıp mert olsun" dedik.
Önce paragliding merkezinin önünde toplandık, sonra bizi kurbanlık koyunlar gibi bir kamyonete pilotlarımızla beraber bindirdiler, acaba doldurdular mı desem, kamyonetin kapalı olan üst kısmı bile dolmuştu. Önce Babadağ'a çıkılacak sonra da 1900 metre yükseklikten paraşütle deniz seviyesine inilecekti. 25 km’lik bir dağ yolunu cibin açık olan arka tarafında çalkalana çalkalana çıktık. Paraşütlerin havalanacağı yere geldik, aşağı baktım, yeniden acaba doğru bir karar mı verdim diye düşünürken pilotumun seslenmesi ile silkinip gerçeklerle yüzleştim.
Herkesde farklı yüz ifadeleri.. Kiminin yüzünde gerginliğini örtbas etmeye çalışan bir sırıtış, kimisinde korku ve heyecanla karışık bakışlar, kimi de benim gibi şaşkın şaşkın olanı biteni izliyor , pilotunun talimatlarını dinliyor.. Kıyafetler standart, bana 5 beden büyük bir tulum giydirdiler bir de kask taktılar, DVD’yi izlerken hala o şaşkın ve paçoz halime gülüyorum.
Paraşüt ile Babadağ yamacından kalkış anı
Kaldığımız tesisin sunduğu hizmetlerden biri de paragliding yani yamaç paraşütü.. Hadi bir deneyelim dedik, "içimizde kalıp dert olacağına dışımıza çıkıp mert olsun" dedik.
Önce paragliding merkezinin önünde toplandık, sonra bizi kurbanlık koyunlar gibi bir kamyonete pilotlarımızla beraber bindirdiler, acaba doldurdular mı desem, kamyonetin kapalı olan üst kısmı bile dolmuştu. Önce Babadağ'a çıkılacak sonra da 1900 metre yükseklikten paraşütle deniz seviyesine inilecekti. 25 km’lik bir dağ yolunu cibin açık olan arka tarafında çalkalana çalkalana çıktık. Paraşütlerin havalanacağı yere geldik, aşağı baktım, yeniden acaba doğru bir karar mı verdim diye düşünürken pilotumun seslenmesi ile silkinip gerçeklerle yüzleştim.
Herkesde farklı yüz ifadeleri.. Kiminin yüzünde gerginliğini örtbas etmeye çalışan bir sırıtış, kimisinde korku ve heyecanla karışık bakışlar, kimi de benim gibi şaşkın şaşkın olanı biteni izliyor , pilotunun talimatlarını dinliyor.. Kıyafetler standart, bana 5 beden büyük bir tulum giydirdiler bir de kask taktılar, DVD’yi izlerken hala o şaşkın ve paçoz halime gülüyorum.
Paraşüt ile Babadağ yamacından kalkış anı
Pilotum sıkı sıkı tembih etti bana; "Kalkış anında kesinlikle oturmayın, öne doğru koşmanız gerekiyor" diye. Ben de komutanından emir alan asker edası ile kendimi hazırladım. Ama hayal edilenle gerçek her zaman birbirini tutmuyor ki. Ben bir iki adım atar atmaz bir baktım ki ayaklarım yerden kesilmiş, ama işin kötü tarafı arkamda hala yerden kesilmeyen, daha da kötüsü geri geri giden bir çift ayak daha vardı. Geri geri giderek kalkış yapmamız fizik kurallarına aykırı olsa gerek ki sevgili pilotum bu geri gidişe bir son verdi. Benim de ağırlığımı önüne katarak güç bela yeniden öne doğru koşmaya başladı, bir iki dk sonra artık ikimiz de havadaydık. İşte o an yaşadığım tatlı heyecanı kimseye anlatamam. Yavaş yavaş süzülerek Babadağ'dan deniz seviyesine doğru inerken, bir yandan Ölüdeniz'in büyüleyici manzarasını seyrediyorum, bir yandan da uçuşumuzu kameraya çeken pilotumun kamerasına sırıtarak poz veriyorum, el sallıyorum. Bu benim ilk artizlik deneyimim ne de olsa.. Bir yandan da pilotumun ağzını arıyorum acaba hep böyle yavaş yavaş inecekmiyiz yoksa bir atraksiyon yapacak mıyız diye.. Kamerayı kapatınca, hava şartları uygun olmadığı -ya da pilotum havada çığlık atmamdan korktuğu için bana öyle dedi- için yalnızca bir defa ufak çapta bir sallanma manevrası yaptık. Bizle beraber gelen bir arkadaşa pilotu havada takla attırmış, laf aramızda biraz kıskandım tabii onu..
Aşağıdaki resimler ayrı bir CD’de olduğu için bilgisayarın hışmından kurtuldular. Dışardan görüldüğü gibi ürkütücü bir spor olmadığını kesinlikle söyleyebilirim. Torunlarınız, “Vay be! Dedem veya büyükannem ne kadar çılgınmış!” desin istiyorsanız mutlaka deneyin..
Manzara o kadar göz kamaştırıcı idi ki bazen gözlerimi kapatmak zorunda kaldım . :)) Arka planda Ölüdeniz lagünü, Belcekız plajı..
Eski zamanlarda geçen gemiler açıkta demirkleyip içme suyu almak için sandalla kıyıya çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç oğlu içme suyu almak için bu kıyıya çıkmış ve Belcekız'ı görmüş, derken birbirlerine ilk görüşte aşık oluvermişler. Geminin buralardan her geçişinde delikanlı su almak için buraya gelir ve kızla buluşurlarmış. Bir gün buralardan geçerken bir fırtına çıkmış. Delikanlı, babasına bu civarda korunabilecekleri bir koy olduğunu söylemiş. Kaptan babası da oğlunun sevgilisini görmek uğruna, gemiyi parçalamayı göze aldığını düşünmüş ve başlamışlar tartışmaya. Gemi tam kayalara çarpacak iken babası oğlunu bir kürek darbesi ile denize itmiş. Ancak tam koya girdiğinde kaptan baba gerçeği anlamış, gerçekten de deniz burda çarşaf gibi dümdüzmüş. Oğlu dalgalı denizle mücadele edemeyip zaten oracıkta ölmüş. Uzaktan kız olup bitenleri görmekteymiş. (efsane bu ya.. Aşk nelere kadir, insanın görmesi dürbün kalitesine çıkabiliyor sevgisiyle demek ki..) Sevgilisinin öldüğünü anlayan Belcekız da kayaların üzerine atlayıp canına kıymış. O gündür bugündür oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz; kızın öldüğü yere de Belcekız denmekteymiş..
Tatil köyümüzün üstünde süzülür iken..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder