6 Mayıs 2007
Maşukiye’ye daha önce bir arkadaşın tavsiyesi üzerine gitmiştik, üzerinde Maşukiye yazan bir tabela görmediğimiz için burayı buluncaya kadar bir hayli dolanmıştık ama değdiğini burayı bulunca anlamıştık. Malum evimizin Halkalı'da olduğunu düşünürsek, bizim için haftasonu gezisi yapmaya çok da uygun değil. Gidelim ama bir başımıza değil, yanımızda birilerini de götürelim ki gidilen mesafenin uzunluğuna değsin diye düşündük, gene teyzemizi ve eniştemizi kandırdık.

O ne kalabalık öyle, iğne atsan yere düşmez. Bir zamanlar NTV’de tanıtımı yapıldığından beri kısmeti açılmış kızlar gibi sürekli görücü gelir olmuş buralara..
Eee buraya kadar gelip de Maşukiye hatırası almadan dönmek olmaz değil mi?


Buradaki kahvaltı her yerde bulunur cinsden değil. Büyük bir tepsiyle önünüze gelenlerin masaya sığıp sığmayacağı endişesi oluyor bir an, garson hala bir şeyler getirmekte. Eşim de garsona dönüp, hayal kırıklığına uğramış bir ses tonuyla " Hepsi bu kadar mı?" diye sorunca çocukcağız şaşkın şaşkın bir süre yüzümüze bakıp kalıyor. Ne var ki sanki kahvaltıda, mesela salam yok, mesela tatsız kaşar yok, mesela hormonlu domates yok, çok pişmiş, tüm tadı gitmiş çiftlik yumurtası yok.. Yani garsona surat asmakta haksız mıyız ?

Zaten kahvaltı en sevdiğim öğün, zaten açık havada iştah da hat safhaya ulaşıyor. Artık bizde ki mest olma duygusunu siz düşünün..
Öğleden sonrada kiremitte alabalık, kaşarlı mantar da yenilebilir ama kahvaltı bambaşka canım!

Herkesin gittiği yürüyüş yolundan gitmeyi öğrenemeyeceğiz bizzzz!



Burası çok güzel hoş bir mekan da bir olumsuz tarafı, yaz günlerinde burayı çekilmez hale getirebilir. Hava sirkülasyonunun azlığı, boğucu sıcağı daha iyi hissetmenize sebep oluyor. Ama yazın buraya kadar gelip sıcaktan fazla kalamazsanız hemen geri dönmeyin durun! Kartepe var, azıcık yukarısı..
Kartepe, eski bilinen adıyla Keltepe, İzmit'in güneydoğusunda, Samanlı Dağları silsilesinin en yüksek noktası 1606 m. yüksekliğinde, Marmara Bölgesinin ikinci yüksek dağı.
Daha önceki gelişimizde sis nedeniyle Kartepe’ye çıkamamıştık ama bu defa kim tutar bizi.
Rakım yükseldikçe serin hava kendini yavaş yavaş belli ediyor. Yükseldikçe Sapanca gölünün silüeti silikleşiyor. Erimiş kar suları küçük yarıklardan derecikler halinde sürekli karşımıza çıkıyor.
Ve kayak tesislerinin olduğu mekana , Green Park Otele geliyoruz. Kar henüz daha kalkmamış, kuru ağaçlar arasından beyaz beyaz göz kırpıyor. Kardan yeni kurtulmuş çam ağaçları da henüz daha yeşillenecek fırsatı bulamamış, çok içler acısı bir halleri var, doğanın mucizesi işte bir aya varmaz hepsi yeşil elbiselerini giyip bize yukarıdan bakacaklar..

Grupta kimsenin yüz ifadesinden “dağın en tepesine de çıkalım gelmişken” sözü okunmuyor ama eşim benim yüzümü çok iyi okuyor ve gidip hemen telesiyej için bilet alıyor.
Ohh başım göğe erdi :))

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder