13.05.2007..
Sabah erken çıkılacağından tüm hazırlıkları akşamdan yapıyoruz. Sabah saat 6:30'da Bakırköy İncirli'de olmamız gerekiyor. Zar zor uyanıp rutin işlerle uğraşırken farkediyorum, fazlaca erken kalktığımı, "bu işte bir terslik var" diyorum ama gene de dişimi fırçalamaya devam ediyorum. Eşim kapıyı aralayıp "hayırdır?" deyip çekiliyor. Ben de kafam hala allak pullak, "sen hala hazırlanmadın mı?" Cevap yok, çoktan uykuya geri geçmiş. Planlanan zamandan yarım saat öncesine saati kurduğumu farkettiğimde artık çok geç.. Doğal olarak biraz da erkence varıyoruz bekleyeceğimiz yere. Taksiden inerken eşim cep telefonunu koltuğa düşürüyor ama farkında değil, usulca alıp çantama atıyorum telefonu. "Eyvah, telefonumu takside unuttum" feryadı kopmasını uzun süre bekliyorum ama tık yok Gezi rehberini araması konusunda ısrar etmeye başlıyorum. Baktım ki hala cep telefonunu arama girişimi yok, dayanamayıp soruyorum, senin cebin nerde diye. Off be kardeşim bizim halimiz nice olur böyle.. Birisi saati yarım saat erken kurar dalgınlıkla, birisi cep telefonunu takside unutur, Allah'ım bugün sen bize mukayyet ol diye dua ediyorum içimden.Bizim gibi tur otosu bekleyen bir kaç kişi daha var, her yanaşan dolmuşa koşuyoruz. En sonunda biri tutuyor. En arkada kalan 5'li koltuklara yerleştikten sonra dalgın dalgın etrafa bakarken bir kamera ile gözgöze geliyorum. O da ne! Çekim ekibi. Herhalde tur şirketi reklam olarak kullanacak diye geçiriyorum içimden.
Çayır çimen geze geze oyyy... varıyoruz Kıyıköy ellerine..Sonradan isminin Kazandere olduğunu öğrendiğim dere yakınlarında dolmuşumuz bizi boşaltıyor. Rehberimiz T. Bey dere boyunca yürüyeceğimizi sonra da derenin karşı tarafından geri döneceğimizi anlatıyor. Başlıyoruz gıydır gıydır yürümeye.. Şehir içinde vitrin gezmek gibi ama buradaki vitrinler daha renkli. Kameraman arkadaş pek faal, bir telaş kamerayla bir önümüze dolanıyor, bir sağı solu çekiyor, biz de öyle izci ekibi disiplinini bırakmadan ilerliyoruz.
Arada prodüktör grubun önüne geçiyor, grubu durduruyor. Okul bandosu edasıyla durup, öğretmenimizin pardon prodüktörümüzün "yürüyün" komutunu bekliyoruz. "Kamera çekime hazır, yürüyebilirsiniz. Yandan geçelim lütfen!" , "T. Bey siz grup lideri olarak kısa kısa geldiğimiz yer, rota hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz?"..





Yönetmen: Git, git, uca kadar git!
Kurban: Ama Z. Hanım, bu dal pek sağlam görünmüyor.
Yönetmen: Bak, altındaki dala in, oraya ayaklarını bas.
Kurban: Altımdaki dalın benden uzaklığı karşıdan göründüğü gibi değil.
Velhasıl kazasız belasız, dalları çürümüş ağaca tırmanış sahnesi tamamlandı.
O esnada kameramana biri dönüp soruyor;
Abi kamera kaç kilo?
Birileri de konuşmaya mecali kalmamış kameramının yerine yine bir soruyla araya giriyor;
Yürüyüşün başındaki ağrılığını mı yoksa şimdiki ağrılığını mı soruyorsun?



Karnımız doydu, gözümüz yolda. Biraz oyalanıp ateşimizin söndüğünden emin olup tekrar yola koyuluyoruz. Yine Kazan deresi boyunca ama sabahki istikametin tersi yönünde patika yoldan yürüyüşe devam ediyoruz. Ve en sonunda sazlıkların arasından deniz ve Kıyıköy görünüyor.
Kıyıköy'e girerken





Kıyıköyün iç mahallelerine girmeden , Yakamoz Restoranın arkasından köyün dış sınırlarını takip ederek falezler boyu ilerliyoruz. İçimden " Kral Neron, burayı boşuna sayfiye yeri olarak seçmememiş" diye geçiriyorum. Köyün denize hakimiyeti mükemmel. Pabuç ve Kazan Derelerinin tam ortasında yarım ada konumundaki yüksek arazide oturtulmuş köy.
Rüzgarın karşı direncine yürürken, bir yandan 1 metre sağımdaki uçurumdan denizi gözlüyorum, bir yandan fotoğraf çekme çabası içindeyim, bir elimle de şapkamı rüzgarın ısrarlı ellerinden korumaya çalışıyorum.




Gün boyu yapılan çekimlerden kırpıla kırpıla kalan dakikalarla sınırlı bir kısım programda sunulacak. Kral TV'de Karakalem diye bir programda yayınlanacakmış. İki defa verilmesine rağmen ben kaçırdım Manastır görümlüğe çıkan en son mekan oluyor ve bacaklarımızda yorgunluk, ruhumuzda dinginlikle Kıyıköy'den ayrılıyoruz.
Dönüşte Bahçeköy'de manda yoğurdu ve manda peyniri almak üzere son molamızı veriyoruz. Ne rağbet varmış bu yoruğurda, son kalan yoğurtları da grubumuz topluyor ve yola düşüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder