2 Kasım 2007 Cuma

Haydi Tekirdağ'a köfte yemeye gidelim

7 Nisan 2007..

Cumartesi iş çıkışı eşimin “hadi Tekirdağ köftesi yiyelim” teklifi üzerinde düşünürken, “ama köfteyi Tekirdağ'da yiyelim” demesiyle karar vermem hemen hızlandı. Düştük Tekirdağ yollarına. Büyükçekmece'ye yaklaşırken bembeyaz bir sis karşıladı bizi ama ölmek var dönmek yok. Az gittik uz gittik, tere tepe düz gittik, vardık Tekirdağ ellerine. Arabayı sahilde bir otoparka bırakıp, karıştık Tekirdağ camiasının içine, en iyi Tekirdağ köftesini nerede yeriz diye sağa sola soruşturmaya başladık. "Özcanlar'da yersiniz ama biraz şehrin içine doğru yürümeniz lazım" dediler. Buralara kadar gelmişiz, o kadar yolu mu yürümeye üşeneceğiz diye ara sokaklara daldık. En iyi tarifi valiliğin tam karşısına konumlanmış bir ayakkabı boyacısı amcam verdi. En sonunda Ahmet Ağa Camii (Eski Camii) arkasına saklanmış lokantayı bulduk.
Herkese birer buçuk porsiyon söylendi. Bir tabakta 5 tane köfteyle gelince garson, biraz bozulduk. Meğer köfte soğumasın diye porsiyonları yarım yarım getiriyorlarmış. Ardından da içeri girdiğimizden beri dikkatimizi çeken tereyağı rengindeki yöresel tatlıyı istedik. Peynir helvasıymış. Çeşit olsun diye hem Hayrabolu tatlısı hem de peynir helvası aldık. Hayrabolu tatlısı bildiğimiz Kemalpaşa'nın aynısı. Ama peynir helvasına daha önce başka bir yerde rastlamamıştım. Bir lokma sonrasında şeker komasına sokar endişesi ile bir daha alamadım. Ne kadar tatlı olduğunu tahmin etmişsinizdir.
Karnımız doyunca biraz mutlu olduk, eğer biraz da şehri gezersek mutluluğumuz ikiye katlanacak. Gene plansız çıktığımızdan Tekirdağ yerli halkından turistik rehberlik hizmeti almak zorunda kaldık. Kimse şu camiyi ya da şu külliyeyi mutlaka görün demedi. Oysa Rüstem Paşa Camii'ni görmeden dönmemeliydik. 3 tane müze varmış; Rakoczi'nin Anıları Müzesi, Etnografya Müzesi ve Namık Kemal Evi. Müzeler arası yürüyüş mesafesi çok kısa, önce Macar Kralı Rakoczi'nin evi sanarak bir zamanların yemekhane binasını gezdik.
Macaristan’daki Rakoczi ailesi XVII. yüzyıl başlarında en zengin toprak sahiplerindenmiş.Bu aileden üç kişi Osmanlıların himayesi altında Erdel tahtına geçmiş. Frenc Rakoczi (1676–1735) Avusturyalılara karşı Macar ayaklanmasının başına geçmiş. Bu arada 1704’de Erdel Beyi seçilmiş, sonra da 1705 de hükümdar ilan edilmiş. Anca bu bağımsızlık savaşı başarısız olmuş, II. Frenc Rakoczi Polonya ve Fransa’da bir süre yaşadıktan sonra 1717’de Osmanlılara sığınmış ve ölümüne kadar Tekirdağ’da Sultan III. Ahmet’in onun için satın aldığı evde yaşamış.

Kuruc ve imparatorluk ordularınca kullanılan silahlar


Tekirdağ’da birbirine yakın 24 ev Rakoczi ve maiyetine tahsis edilmiş, sonradan bu evler bir geçitle birleştirilmiş. Bu yapılardan kala kala günümüzde müze olarak düzenlenen yemekhane binası kalmış. Rakoczi’nin ölümünden sonra Macaristan’da onun adına bir müze yapılması düşünülmüş, bunun için evin bezemeleri, iç donanımı Rakoczi’nin külleri ile birlikte götürülmüş. Ancak I. Ve II.Dünya savaşı nedeniyle Macaristan’da bu müze fikri gerçekleşememiş. Bunun üzerine Macaristan hükümeti Tekirdağ’daki yapıyı 1931–1932 yıllarında bir Macar mimar tarafından restore ettirmiş ve müze haline getirmiş.

Evin hem dış cephesi hem de iç duvar süslemelerinde Osmanlı mimarisi esas alınmış

Duvardaki resim Kelemen Mikes'e ait. 1707'de Rakoczi'nin emireri sonrasında da mabeyincisi (günümüzün genel sekreteri) olan Mikes, Macar önderi ile mültecilerin hayatlarını "Türkiye Mektupları" adını aşıyan bir eserde kaleme almış ve Rakoczi ölünceye kadar da ona sadakatle eşlik etmiş. Sanıyorum burası onun çalışma odasıydı.

II.Frenç Rokoczi’nin döneminde kullanılan eşyalar

Rakoczi Müzesi'nden Etnografya Müzesi'ne giderken

Müze çıkışı Namık Kemal evinin de tarif almayı ihmal etmedik. Etnografya Müzesi Rakoczi’nin Anıları Müzesi’ne 200 metre mesafede. Bu kadar kısa sürede ulaşmak iyi de kapalı olduğu gerçeğini kabüllenmek kötü.

Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, ilk cumhuriyet döneminde vali konağı olarak yaptırılan binada faaliyet gösteriyor

Ara sokaklardan ana caddeye çıkarken restore edilmiş eski tip Tekirdağ evleri de görülmeye değer.

Orta Camii (1855)

Namık Kemal Evi, vatan şairimiz Namık Kemal'in 1840 yilinda Tekirdağ'da doğduğu evin yakın çevresinde eski Tekirdağ evleri örnek alınarak, Namık Kemal'in hatırasına Tekirdağ Namık Kemal Derneği tarafindan 1993 yılında yaptırılmış ve 1994 yılında hizmete girmiş.

Etnografya Müzesi kapalıydı bari Namık Kemal Evi'ni görelim dedik ama nerde biz de o şans. Müze görevlisi biz varmadan 5 dk öncesinde kapatmış kapıları. Tabii bizim gibi kaç kişi geliyordur ki haftasonları buraya, geç saatlere kadar açık tutmamalarını anlamak lazım. Boynumuz bükük geri dönerken, biz yolun karşısına sağ salim geçmenin derdinde, eşim arkadan habire laf yetiştiriyor; " İşiniz gücünüz yemek yemek! Halbuki buraya yemek faslından önce gelmiş olsaydık… Ah şu sizin Batılı kafanız yok mu! Kendi değerli şaimizin evi dururken Macar Kralı’nın evine önce gidilir mi!”.. Söylendi de söylendi peşimiz sıra.. :))
Bir yandan ya sabır çekiyorum, bir yandan da söyleniyorum; "Allahım ya! Canım sen iyi ki kadın olarak dünyaya gelmedin, yoksa vay haline o kocanın!" :)))

Şehir merkezindeki peysajlarda roman kültüründen etkilenilmişe benziyor

Bari evi göremedik, heykelini resimleyelim bari, hizmet olsun vatana millete dedik. Yerli halkın şaşkın bakışları altında görev bilinci ile resimlerimi de çektim.

Rüstem Paşa Camii, eğer yolunuz Tekirdağ'a düşerse görülmesi gereken Mimar Sinan'ın seçkin eserlerinden birisi.

Rüstem Paşa çay bahçesi camiinin hemen ön tarafında.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hayrabolu tatlısı Kemalpaşa tatlısından farklıdır ve peynir tatlısı süperdir dondurmayla yerseniz tadı biraz hafifler olsada yesem Tekirdağ'ı çoooook özledim