11 Ağustos 2007..
Ne zamandır tanıdıklar Kerpe’nin denizini övüp duruyorlardı, Karadeniz’in hırçınlığından eser yokmuş, temizmiş vs.. Nihayet o övgüyü hak edip etmediğini bire bir gözlemleyeceğimiz gün de geldi.
Herhangi bir terslikle karşılaşma ihtimaline karşın birkaç gün önceden yer ayırtma amacıyla bir çok pansiyon ve oteli arıyoruz ama aramalarımız olumlu bir sonuç vermiyor. Prensip gereği yer ayıramadıklarını, sabah erken gelinirse oda ayarlanabileceğini, yerleri olmadığı gibi pek çok gerekçe öne sürülüyor.
Böyle olunca yer bulabilmek umuduyla cumartesi sabahı erkenden çıkıyoruz yola. Halkalı’dan İzmit’e kadar otobanı kullandığımız için gidiş çok sıkıntılı olmuyor, İzmit Kandıra arası 45 km olmasına rağmen yol yeni olduğu için göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor. Kandıra merkeze girmeden Kefken istikametinde devam ediyoruz.
Sabah 10: 30 gibi Kerpe, Kefken yol ayrımındayız. Kerpe’ye orman içinden açılmış, denize dik ilerleyen bir yoldan tepeler silsilesini aşarak varıyoruz, iki tarafı ağaçlarla örülü yolun açıklığından deniz ve Kerpe evleri bir sürpriz gibi çıkıveriyor kaşınıza..
İşte Kerpe sokaklarındayız, karşımıza ilk Kerpe Otel çıkıyor ama yer bulma umuduz olmadığından yola devam ediyoruz. Bir ara sokakta Doğa Pansiyon’u görüyoruz, bahçenin bakımsızlığına bakıp içerinin de aynı şekilde olabileceği ön yargısı ile içeri girmeden geri dönüp çıkıyoruz. Daha başımıza geleceklerden haberdar değiliz..
İkinci olarak Metin Pansiyon’a uğruyoruz, telefonu defalarca çaldırmamıza rağmen açan yok, iyisimi şahsen pansiyon sahibesini bulmak deyip pansiyon sakinlerinin tarifi ile en üst kata çıkıp sesleniyoruz ama tık yok.
Metin Pansiyon’dan biraz daha ileride Gökhan Pansiyon ilişiyor gözümüze ve oranın da kapısına pardon resepsiyonuna dayanıyoruz ama muhatap kişi bulamıyoruz. Orada çalıştığını tahmin ettiğimiz bayan bize, “daha uyuyorlar onlar, öğleden sonra gelseniz, hem oda da boşalmış olur” diyor. Biz de gene şaşkın ve hayal kırıklığı ile arka taraftaki Murat Pansiyon’a yollanıyoruz.
Pansiyon sahibinin ilk sorduğu soru; “Kaç gün kalacaksınız” Biz sadece bu gece için istiyoruz deyince “tek gecelik için ayıracak odam yok abi” diyor, boynumuz bükük arayışa yeniden devam ediyoruz. Bu defa geldiğimiz yöne doğru dönüş yapıyoruz ve köyün girişindeki Kerpe Otel’e elimiz boş döneceğimizi bile bile yine gidiyoruz. 40 kişilik mühendisler odası kapatmış oteli ama plajımızı kullanabilirmişiz. Bizi odaları bizden daha kalitedilidir diyerek Saygın Apart’a yönlendiriyorlar.
Saygın Apart, Kumcağız bölgesinde Kerpe merkezden 4 km daha doğuya gidilerek ulaşılabiliyor. Ulaştığımıza değdi mi? Hayır, burada da hiç yer yok, sahibi bize yardımcı olmak amacıyla başka pansiyon isimleri de veriyor. Bu arada sinirler gerilmiş, bir de açlık da eklenince çekilmez bir hal içindeyiz.
Kerpe merkeze dönüp kahvaltıdan sonra yeniden pansiyon arama turuna çıkmaya karar veriyoruz. Kerpe’ye gelince bir defa daha Gökhan’da şansımızı denemek üzere kapıyı çalıyoruz. Pansiyon sahibesinin davranışları çok lakayt, çok da müşteriye ihtiyacı varmış gibi davranmıyor. “5 kişilik bir odam var, çıkın bakın, eğer beğenirseniz tutarsınız” diyor.
Ne zamandır tanıdıklar Kerpe’nin denizini övüp duruyorlardı, Karadeniz’in hırçınlığından eser yokmuş, temizmiş vs.. Nihayet o övgüyü hak edip etmediğini bire bir gözlemleyeceğimiz gün de geldi.
Herhangi bir terslikle karşılaşma ihtimaline karşın birkaç gün önceden yer ayırtma amacıyla bir çok pansiyon ve oteli arıyoruz ama aramalarımız olumlu bir sonuç vermiyor. Prensip gereği yer ayıramadıklarını, sabah erken gelinirse oda ayarlanabileceğini, yerleri olmadığı gibi pek çok gerekçe öne sürülüyor.
Böyle olunca yer bulabilmek umuduyla cumartesi sabahı erkenden çıkıyoruz yola. Halkalı’dan İzmit’e kadar otobanı kullandığımız için gidiş çok sıkıntılı olmuyor, İzmit Kandıra arası 45 km olmasına rağmen yol yeni olduğu için göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor. Kandıra merkeze girmeden Kefken istikametinde devam ediyoruz.
Sabah 10: 30 gibi Kerpe, Kefken yol ayrımındayız. Kerpe’ye orman içinden açılmış, denize dik ilerleyen bir yoldan tepeler silsilesini aşarak varıyoruz, iki tarafı ağaçlarla örülü yolun açıklığından deniz ve Kerpe evleri bir sürpriz gibi çıkıveriyor kaşınıza..
İşte Kerpe sokaklarındayız, karşımıza ilk Kerpe Otel çıkıyor ama yer bulma umuduz olmadığından yola devam ediyoruz. Bir ara sokakta Doğa Pansiyon’u görüyoruz, bahçenin bakımsızlığına bakıp içerinin de aynı şekilde olabileceği ön yargısı ile içeri girmeden geri dönüp çıkıyoruz. Daha başımıza geleceklerden haberdar değiliz..
İkinci olarak Metin Pansiyon’a uğruyoruz, telefonu defalarca çaldırmamıza rağmen açan yok, iyisimi şahsen pansiyon sahibesini bulmak deyip pansiyon sakinlerinin tarifi ile en üst kata çıkıp sesleniyoruz ama tık yok.
Metin Pansiyon’dan biraz daha ileride Gökhan Pansiyon ilişiyor gözümüze ve oranın da kapısına pardon resepsiyonuna dayanıyoruz ama muhatap kişi bulamıyoruz. Orada çalıştığını tahmin ettiğimiz bayan bize, “daha uyuyorlar onlar, öğleden sonra gelseniz, hem oda da boşalmış olur” diyor. Biz de gene şaşkın ve hayal kırıklığı ile arka taraftaki Murat Pansiyon’a yollanıyoruz.
Pansiyon sahibinin ilk sorduğu soru; “Kaç gün kalacaksınız” Biz sadece bu gece için istiyoruz deyince “tek gecelik için ayıracak odam yok abi” diyor, boynumuz bükük arayışa yeniden devam ediyoruz. Bu defa geldiğimiz yöne doğru dönüş yapıyoruz ve köyün girişindeki Kerpe Otel’e elimiz boş döneceğimizi bile bile yine gidiyoruz. 40 kişilik mühendisler odası kapatmış oteli ama plajımızı kullanabilirmişiz. Bizi odaları bizden daha kalitedilidir diyerek Saygın Apart’a yönlendiriyorlar.
Saygın Apart, Kumcağız bölgesinde Kerpe merkezden 4 km daha doğuya gidilerek ulaşılabiliyor. Ulaştığımıza değdi mi? Hayır, burada da hiç yer yok, sahibi bize yardımcı olmak amacıyla başka pansiyon isimleri de veriyor. Bu arada sinirler gerilmiş, bir de açlık da eklenince çekilmez bir hal içindeyiz.
Kerpe merkeze dönüp kahvaltıdan sonra yeniden pansiyon arama turuna çıkmaya karar veriyoruz. Kerpe’ye gelince bir defa daha Gökhan’da şansımızı denemek üzere kapıyı çalıyoruz. Pansiyon sahibesinin davranışları çok lakayt, çok da müşteriye ihtiyacı varmış gibi davranmıyor. “5 kişilik bir odam var, çıkın bakın, eğer beğenirseniz tutarsınız” diyor.
Odayı görmeden tutmaya karar vermişiz zaten, odanın ne kadar güzel olduğu kimin umurunda. Nihayetinde normal şartlarda burun kıvıracağımız bir odayla karşılaşıyoruz ama daha iyisi can sağlığı deyip hep bir ağızdan odayı tutma kararımızı bildiriyoruz. İstediğimiz gibi plaja yakın, merkezde, hem de kişi sayımıza da bire bir uyan bu odayı nasıl denk getirdiğimize şaşırıyoruz önce. Pansiyonun bahçesi bar olarak işletiliyormuş, yan tarafta da diskosu varmış.. Gece saat 4’e kadar müzik sesinden uyuyamayınca, odayı bulmuş olmamızın şanla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını anlamış oluyoruz.
Bu arada eşim arabayı pansiyonun arka tarafındaki geniş bir araziye sahip otoparka bırakmak istiyor, otoparkın yüzde doksanı boş. Gecelik 5 YTL’miş. Otopark görevlisi arabayı sabah saat kaçta çıkaracağımızı soruyor, eşim de saat 9:00 gibi çıkarız diyor, görevlinin cevabı; “dokuzu 1 dakika geçerse bir 5 kağıt daha yazar.” Bu cevabın üzerine haliyle arabayı bırakmaktan vazgeçiyoruz. Yazık, çok yazık! İletişim başarısızlığının kaybettirdiği sadece müşteri değil ne yazık ki..
Odaya yerleşip ilk iş sahile koşup kahvaltı edebileceğimiz bir yer aramak oluyor. Sahilde hemen hemen tüm restoranlar açık büfe kahvaltı veriyor, 7.5 YTL fix fiyat. İstanbul dışına çıkmışız ya hemen her yerde köy kahvaltısı buluruz sanıyoruz. Kaptan Restoran’a köy kahvaltısı var mı diye soruyoruz. Gayet güler yüzle “Olmaz olur mu, yeter ki siz köy kahvaltısı isteyin” diyorlar. Bu şekilde karşıladılar ya, uyduruk bir kahvaltı da getirseler, mutlu olacağımdan eminim. Kahvaltı standart ama mamüller köy yapımı (peynir, yumurta, tereyağı, bal ve çilek reçeli) olsa gerek. Peynir haricinde her şeyi tuttum, bu köy yapımı peynirin de eminim çok meraklısı vardır.. Üstelik 4 kişi 24 YTL, kandıra yoğurdu da ekstra olarak isteyebilirsiniz. “Hizmet işte budur” diyorum. İnsanları mutlu etmek, özel hissettirmek çok da zor değil aslında.
Pansiyonda mayolarımızı giyip denize girilebilecek yer arayışına başlıyoruz. Kerpe halk plajı neyimize mi yetmiyor? Koy çok sığ, yüzebilmek için en az 150-200 metre yürümeniz gerekiyor. Kayaları ile ünlü Miço Koyunu soruyoruz birkaç kişiye.. “Abi öyle bir koy bilmiyorum ben ya” “Abi o dediğin koy, Kefken tarafında olacak” gibi çeşitli cevaplar alınca Kerpe’nin bugün bizi kabül gününde olmadığını düşünmeye başlıyoruz.
Neyse ki bilen birilerine sonunda rastlıyoruz. Kayalıklardan denize atlama hayali ile yola düşüyoruz. Kerpe körfezinin tam tersi istikamette, orman içi toprak bir yoldan ilerliyoruz. Yolun sonunda küçük bir koy kaşımıza çıkıveriyor.
Bu arada eşim arabayı pansiyonun arka tarafındaki geniş bir araziye sahip otoparka bırakmak istiyor, otoparkın yüzde doksanı boş. Gecelik 5 YTL’miş. Otopark görevlisi arabayı sabah saat kaçta çıkaracağımızı soruyor, eşim de saat 9:00 gibi çıkarız diyor, görevlinin cevabı; “dokuzu 1 dakika geçerse bir 5 kağıt daha yazar.” Bu cevabın üzerine haliyle arabayı bırakmaktan vazgeçiyoruz. Yazık, çok yazık! İletişim başarısızlığının kaybettirdiği sadece müşteri değil ne yazık ki..
Odaya yerleşip ilk iş sahile koşup kahvaltı edebileceğimiz bir yer aramak oluyor. Sahilde hemen hemen tüm restoranlar açık büfe kahvaltı veriyor, 7.5 YTL fix fiyat. İstanbul dışına çıkmışız ya hemen her yerde köy kahvaltısı buluruz sanıyoruz. Kaptan Restoran’a köy kahvaltısı var mı diye soruyoruz. Gayet güler yüzle “Olmaz olur mu, yeter ki siz köy kahvaltısı isteyin” diyorlar. Bu şekilde karşıladılar ya, uyduruk bir kahvaltı da getirseler, mutlu olacağımdan eminim. Kahvaltı standart ama mamüller köy yapımı (peynir, yumurta, tereyağı, bal ve çilek reçeli) olsa gerek. Peynir haricinde her şeyi tuttum, bu köy yapımı peynirin de eminim çok meraklısı vardır.. Üstelik 4 kişi 24 YTL, kandıra yoğurdu da ekstra olarak isteyebilirsiniz. “Hizmet işte budur” diyorum. İnsanları mutlu etmek, özel hissettirmek çok da zor değil aslında.
Pansiyonda mayolarımızı giyip denize girilebilecek yer arayışına başlıyoruz. Kerpe halk plajı neyimize mi yetmiyor? Koy çok sığ, yüzebilmek için en az 150-200 metre yürümeniz gerekiyor. Kayaları ile ünlü Miço Koyunu soruyoruz birkaç kişiye.. “Abi öyle bir koy bilmiyorum ben ya” “Abi o dediğin koy, Kefken tarafında olacak” gibi çeşitli cevaplar alınca Kerpe’nin bugün bizi kabül gününde olmadığını düşünmeye başlıyoruz.
Neyse ki bilen birilerine sonunda rastlıyoruz. Kayalıklardan denize atlama hayali ile yola düşüyoruz. Kerpe körfezinin tam tersi istikamette, orman içi toprak bir yoldan ilerliyoruz. Yolun sonunda küçük bir koy kaşımıza çıkıveriyor.
Yüzme isteği içindeki ruh halimiz hayal kırıklığına uğrarken gezimanya ruhum için için sevinç çığlıkları atıyor. Evet burası kayalık, kayalar denizin içine serpiştirilmiş gibi duruyor, alçaklı yüksekli pek çok kaya adacığı ve koya vuran sünger ve çöp tortusu yüzmek için ideal yeri bulamadığımızı anlatıyor bize.
Önce koyun sağ tarafına doğru yürüyüp girebileceğimiz uygun bir yer arıyoruz ama kayalar bir yerden sonra geçit vermeyince her kafadan farklı sesler çıkmaya başlıyor. Ya Kerpe’ye geri dönüp başka bir plaj arayalım ya da kıyının sol tarafından ilerleyip arayışa devam edelim.
Önce koyun sağ tarafına doğru yürüyüp girebileceğimiz uygun bir yer arıyoruz ama kayalar bir yerden sonra geçit vermeyince her kafadan farklı sesler çıkmaya başlıyor. Ya Kerpe’ye geri dönüp başka bir plaj arayalım ya da kıyının sol tarafından ilerleyip arayışa devam edelim.
Anında yüzme isteğime nankörlük yapıp ilginç kaya oluşumlarını görme isteğine boyun eğiyorum. Keşif öncüsü eşim, önden gidip kaya dağına tırmanıyor ve geçit var mı diye bakıyor sonra da bize sesleniyor. “Geçit var mı yok mu görünmüyor ama buraya çıkıp bu manzarayı görmeye değer. Görmek isteyenler gelsin!” Hiç dururmuyum, sağımda solumda asılı çantaları yanımdakilere yükleyip, fotoğraf makinemi alıp tırmanışa geçiyorum.
Ardım sıra eşimin ısrarı sonucu ekibin geri kalanı da geliyor. Evet diyorum, buraya gelmemin sebebi buymuş demek.. Kayalıkların tepesine çıkınca, bu yöne saptığımız için ne kadar doğru bir seçim yaptığımızı bir kere daha anlıyorum. Görünüm her yerde rastlanacak türden değil. Kayalıkları bir nevi stüdyo zannetmiş olmalıyız ki herkes poz vermede, fotoğraf çekmede..
“Asla geri dönmek yok” ilkesiyle bulduğumuz geçitlerden yola devam ediyoruz, bazılarımız geçitleri sonradan fark etmiş ve akrobasi yaparak tehlikeli yerlerden geçmiş olsa da sağ salim bir patikaya geliyoruz.
Bu patika, bizi koya getiren yolun biraz berisine çıkıyormuş meğer..
Artık sıcak hava dayanılmaz hale gelmiş, bir an önce serinleme isteğimiz hat safhada, n’apsak ne etsek diye düşünüyoruz. Sonra da Kerpe Otel’in yolunu tutuyoruz, plajlarını kullanabileceğimizi söylemişlerdi ya hiç durmadan yol alıyoruz. Kerpe Otel ,körfez manzarasına hakim bir yamaçta, ön kısmındaki basamaklı taraçalardan üsteki iki tanesi restorana ayrılmış, geriye kalan taraça şezlonglara..
Otelin konumu harika ama bahçe bakımsız, etraf sanki dökülüyor hissi veriyor. Böyle muhteşem bir konumda bir otelim olsaydı burayı nasıl cennete çevirebilirim diye ister istemez hayallere dalıyorum bir an..
Buradaki deniz de oldukça sığ, ama halk plajına göre bir nebze daha çabuk derinleşiyor. Her yer ince kum, biraz ileride yosun adacıkları var, yosun adacıkları üstünde yüzmek neden tedirgin eder ki insanı, kumluk alanların üzerinde labirent içindeymişiz gibi dönüp duruyoruz.
15 YTL verdik ya kişi başı, mecbur akşam kadar burada takılacağız , bir ara eşim pansiyondan dergilerimizi ve gazete getiriyor. Bu arada da Karagöz Restoran’da yer ayırtmayı da unutmamış. Ama kurt var bizim ailede, şöyle saatlerce şezlonga uzanıp güneşlenmeyi beceremiyoruz. Güneş bulutların ardından daha az çıkmaya başlayınca denizi temelli terk edip istirahate çekiliyoruz.
Akşam programı belli, Karagöz Restoran, buranın en eskilerindenmiş, herkes bu kadar övünce uğramadan dönmek olmaz.. Gündüz plaj olarak kullanılan alana masaları indirmişler, palmiye ağaçlarının altında, bir ayak ötemizde denizimizle kuruluyoruz masamıza. Fasıl ekibi gecemize renk katıyor.
Artık sıcak hava dayanılmaz hale gelmiş, bir an önce serinleme isteğimiz hat safhada, n’apsak ne etsek diye düşünüyoruz. Sonra da Kerpe Otel’in yolunu tutuyoruz, plajlarını kullanabileceğimizi söylemişlerdi ya hiç durmadan yol alıyoruz. Kerpe Otel ,körfez manzarasına hakim bir yamaçta, ön kısmındaki basamaklı taraçalardan üsteki iki tanesi restorana ayrılmış, geriye kalan taraça şezlonglara..
Otelin konumu harika ama bahçe bakımsız, etraf sanki dökülüyor hissi veriyor. Böyle muhteşem bir konumda bir otelim olsaydı burayı nasıl cennete çevirebilirim diye ister istemez hayallere dalıyorum bir an..
Buradaki deniz de oldukça sığ, ama halk plajına göre bir nebze daha çabuk derinleşiyor. Her yer ince kum, biraz ileride yosun adacıkları var, yosun adacıkları üstünde yüzmek neden tedirgin eder ki insanı, kumluk alanların üzerinde labirent içindeymişiz gibi dönüp duruyoruz.
15 YTL verdik ya kişi başı, mecbur akşam kadar burada takılacağız , bir ara eşim pansiyondan dergilerimizi ve gazete getiriyor. Bu arada da Karagöz Restoran’da yer ayırtmayı da unutmamış. Ama kurt var bizim ailede, şöyle saatlerce şezlonga uzanıp güneşlenmeyi beceremiyoruz. Güneş bulutların ardından daha az çıkmaya başlayınca denizi temelli terk edip istirahate çekiliyoruz.
Akşam programı belli, Karagöz Restoran, buranın en eskilerindenmiş, herkes bu kadar övünce uğramadan dönmek olmaz.. Gündüz plaj olarak kullanılan alana masaları indirmişler, palmiye ağaçlarının altında, bir ayak ötemizde denizimizle kuruluyoruz masamıza. Fasıl ekibi gecemize renk katıyor.
Karagöz Restoran’da hizmet kalitesi iyi sayılır, ufak tefek gecikmeleri yoğunluğa bağlıyorum ama çalışanların hizmet için çabası taktire değer.. Restoranın en ufak garsonu etrafımızda fır dönüyor, ne istesek anında bulup buluşturuyor, sonunda bahşişi de hak ediyor.
Pansiyona vardığımızda saat çok geç olmasa bile herkesin üzerinde günün yorgunluğu var, yatar yatmaz uyuduk demek isterdim ama diskodan gelen müzik sesi buna müsaade etmiyor.
Pansiyona vardığımızda saat çok geç olmasa bile herkesin üzerinde günün yorgunluğu var, yatar yatmaz uyuduk demek isterdim ama diskodan gelen müzik sesi buna müsaade etmiyor.
2 yorum:
Merhaßa...
Google dan kerpe ile ilgili bilgiler araştırırken ßirden ßu yazıya rastladım. ßaştan sona okumaktan alamadım kendimi. ßu hafta içersinde Kerpe'ye kısa ßir gezinti düzenlemeyi düşünüyoruz. Yazınız ßenim için çok aydınlatıcı oldu. Sözünü ettiğiniz pansiyonları internet vasıtasıyla ßiraz incelemeştim ama ßahsettiklerinizden sonra pek de cazip geLmiyorLar.
SN EDİTÖR, KERPE 2010 YAZ SEZONUNDA MARMARA BÖLGESİNİN EN GÖZDE SAHİL KENARI OLACAK ŞÖYLEKİ ARTIK KABUĞU KIRIP YAZ KIŞ TAZE BALIK VE IZGARA ÇEŞİTLERİ İLE HİZMET VERECEK ÇÜNKİ SAHİL BANKDINDAKİ RESTORANLAR HEPSİ CAMEKAN İLE KAPANDI YAZ VE KIŞLIK OLDU 365 GÜN HİZMET VERECEKLER….. ÇOK ŞÜKÜR… TÜM VATANDAŞLARIMIZI HİZMET VE KALİTEYE BEKLİYORUZ….
Kerpe
Yorum Gönder