26 Mart 2009 Perşembe

Doğu Karadeniz Turu Doğu Karadeniz 2007 (Black Sea Region Journey, 2007) - Kavrun Yaylası (Plateau Kavrun)

Kavrun Yaylası (05.09.2007)

Kahvaltı sonrası güne bugün geç başladıysak, enerjimiz eksik kaldıysa tek sebebi Sema’dır. Neymiş dün gece iyi uyuyamamış, kendini kötü hissediyormuş, bugün mola verecekmiş miş miş.. Sema’yı yürüyüşe ikna çalışmaları önce rica minnetle başlıyor, baktık ki anlamıyor, penceresinin altında bağrınmaya başlıyoruz, “Sema hadi otobüs kalkıyor, herkes seni bekliyor!” Baktık ki hiç oralı olduğu yok, penceresine attığımız terlikler aynı hızla kafamıza geri geliyor, rehberimiz de melul melul bakmaya başlayınca mecbur Sema’yı bırakıp çıkıyoruz yola. J Kavrun zaten zorlu bir parkur, enerjimizin yarısını da sabah sabah serenada harcamışız, bakalım nasıl geçecek bugün.. Dolmuşta Nesibe’yi dizimizin dibine oturtuyoruz ne de olsa bugün o öksüz sayılır , kankası tarafından ekilmiş bir mazlum olarak ona kol kanat germeyi görev ediniyoruz. Elimizden geldiğince Sema’nın yokluğunu hissettirmemeye çalışacağız bugün artık elimizden ne gelirse..


Yukarı Kavrun Köyüne çıkılırken aşağı Kavrun Köyü yanından geçiyoruz, çığ düşmesi nedeniyle buradaki yerleşim bir dönem yok denecek kadar azmış. Yukarı Kavrun yaylası bu çevredeki birkaç buzul vadisinden biri.
Buzul vadileri ve gölleri nasıl mı oluşuyormuş?

Buzullar, karın yeniden kristalleşmesi, sıkışması ve bir araya toplanması ile meydana geliyor. İklim değişikliklerinin ve yerçekiminin etkisiyle hareket ediyorlar. Soğuk iklimlerde aşağıya doğru sarkan buzullar, ilerlerken üzerinde kaydıkları zeminden aldıkları parçalarla yeryüzünü şekillendiriyorlar. Binlerce yıl süren hareketleri sonucunda V biçimli vadileri aşındırarak tekne biçimli vadilere dönüştürüyorlar. Kaçkarlar’daki Davalı, Büyükçay, Kavron, Çeymakçur, Avusor- Bulut ve Kaçkar vadileri tipik buzul vadileri. Eğimin az ve kaya yapısının dirençsiz olduğu bölgelerde ise buzulların akması ve geri çekilmesi sırasında çukurlar oluşuyor. Bu hareketler zamanla çukurlukları derinleştirir. Onların suyla dolmasıyla da buzul gölleri meydana geliyor.

Yukarı Kavrun Yaylasında araçtan inip yürüyüşe başlıyoruz. Burası bir zamanlar yayla köyüymüş, sonra büyümüş serpilmiş bir tatil köyü kıvamına gelmiş neredeyse Köyde pansiyon, çay bahçesi, muhlama evi.. gibi tesisler çoktaaan yerlerini almış. Dahası köyün girişinde “hoş geldiniz” yerine “wellcome” yazılmış tabelaya; burası ulusal arenayı çoktaaan aşmış da, uluslararası kulvarda oynamaya başlamış bile.
Köyün turizme yatkınlığı Kaçkar yolu üzerinde olmasından kaynaklanıyormuş. Yukarı Kavrun rakımı 2200 metre. 700-800 metre daha yukarıdaki göller bölgesine çıkacağız. Köyü dünya gözü ile gördüğümüz son noktada rehberimiz grubu durdurup bir uyarı yapıyor, “bu yürüyüşe itirazı olan varsa şimdi konuşsun yoksa sonsuza kadar sussun” gibisinden geri dönmek isteyen var mı diye nabız yokluyor. Daha yukarılarda geri dönme kararı alma gibi şansımız yokmuş, o zaman “ölmek var, dönmek yok” ilkesi devreye giriyormuş direk, tek başına dönenin yanlış patikalara girilebilme ihtimali varmış.


Eğimin zaman zaman dikleştiği zaman zaman azaldığı bir yürüyüşün sonunda bir göl görünüyor. Tamam işte geldik derken rehberimiz başka bir rampayı işaret ediyor. Eee dağın başındayız, orman kanunları geçerli, yok “burası da göl, nolur artık dursak! “ gibi alternatif fikirlerimizi içimize atıyoruz.

Küçük Deniz Gölü


İyi ki de devam etmişiz, en tepeye vardığımızda tepenin öbür yüzündeki Karadeniz Gölünü görünce buralara kadar boşuna gelmediğimizi anlıyoruz. Allah’a bin şükür bu turun başından beri ilk defa o kadar yol tırmanıp da geldiğim yerin öbür tarafında daha alçak bir yer olduğunu da gördüm ya artık gam yemem, işte en tepedeyim diyebilirim. Geriye bir Kaçkar zirve kalıyor, bu yıl form tutalım gelecek yıl orası da kaçmaz..

Bulunduğumuz yer, Kavrun ve Çaymekçur Vadilerini ayıran Gelgebent Sırtı, arkamızda kalan yer, Lanetleme geçidi..


Aşağıda Karadeniz Gölü, karşımızda Kemerli Kaçkar Dağı



Lanetleme Aşıtı, "çarşak" denilen taşların bolca bulunduğu bir bölge. Bu nedenle özellikle çıkış kısmı zorlu bir parkur, dağcıların yüklerini taşıyan katırlar burada kalakaldıklarından, buraya gelip geçenler sürekli lanet okuduğundan bu isim buraya yapışıp kalmış.

İlk gördüğümüzde zirve sevinci yaşamama neden olan göl, Küçük Deniz gölüymüş, Büyük Deniz ve Mezovit gölünün bulunduğu bölge Çegnovit’in denizleri olarak anılmaktaymış.

Bulunduğumuz yer 3100 metre, Karadeniz Gölü, 2840 metrede, Kaçkar’a ne kalmış ki şurda, 800-900 metre sonra zirvedeyiz. Eminim o rakımı tırmanmak en zorlusudur, buradan görüldüğü kadarıyla arazi genellikle kayalardan, çarşaklı geçitlerden oluşuyor.
Karadeniz gölünü doyasıya seyrettikten sonra Büyük Deniz gölüne doğru yol alamaya devam ediyoruz neyse ki artık bu defa yukarıya değil yana doğru aşağı eğimli arazide yürüyoruz.

Büyük Deniz Gölü




Küçük Deniz gölü sıcaklık olarak girilmeye daha müsait olmakla beraber suyu iyice çekilmiş. Bugün her şeye rağmen su ne kadar soğuk olursa olsun göle girme konusunda kararlıyım. Bunu gerçekleştirmek artık üstüme farz oldu, tabii önce cesaret toplamam lazım. İlk suya atlayan kişiye soruyorum, “geri dönerken çıkan nidalar acıdan mı mutluluktan mı” diye. Rahatlamaktanmış.. Pek inanmasam da kararlıyım, bugün bu suya girmeden inmeyeceğim Ayder’e! Önce ayaklarımı suya alıştırma çabası içindeydim, başlangıçta şiddetli ağrılar çekiyorum, sonra ayaklar yarı felç durumunda soğuğu daha az hisseder hale geliyor, sonra suyun içinde ayaklarınızı yok sayarak ilerleyip kendinizi bırakıyorsunuz. Çok basit değil mi? O gün ilk defa sudan çıktıktan sonra uzun kollu bir şeyler giyme ihtiyacı duyuyorum.

Sağda solda çiçek böcek çekerken döndüğümde grubu toplu halde yoga yaparken buluyorum. Kaslarım buz gibi sudan sonra iyice katılaşmış vazziyette, o esnek hareketleri denemeye bile yeltenmiyorum, komik olmaya hiç niyetim yok


Dönüşümüz ayak baş parmaklarımdaki ağrılardan dolayı çok da rahat olmuyor aslında. Yaylalara çıkmayı planlayan arkadaşlara buradan duyurulur, ayakkabı seçimini çok dikkatli yapı lütfen, geziniz işkenceye dönüşebilir yoksa..


Yukarı Kavrun’da çaylarımızı içip yeniden Ayder’in yolunu tutuyoruz.

Hiç yorum yok: